Tarih

İslam Fıkhı ve Oluşum Süreci

Fıkıh Nedir?

Fıkıh, kelime olarak bir şeyi tam olarak bilmek ve anlamak anlamındadır. İslam fıkhı şeriatın yanı sıra Fakihlerin fetvalarıyla Müslümanların hayatına yön verme amacı güden, Müslümanların kurup geliştirdiği ilk ilim dalıdır. İslam hukukunun temeli fıkıhla atılmıştır.

Kuran ve sünnetin cevap vermediği sorular Fakihlerin çözümlemeleriyle cevaplandırılmış, böylece İslam fıkhı hızlı bir gelişme kat etmiştir. İslam karşıtları tarafından kendinden önceki Roma ve Yahudi hukukunu aldığı iddia edilse de İslam, yepyeni hükümlerle gelmiş ve kendi hukukunu da özgün bir seviyeye ulaştırmıştır.

İslam hukuku, Hz. Peygamber zamanında çok önemsenecek bir mevzuu değildi. Çünkü Hz. Peygamberin varlığı hukuki, siyasi, idari v.s bütün alanları doldurmaktaydı. Hz. Peygamber bir taraftan tebliğ ederken diğer yandan devlet yönetimini elinde tutuyor, imamlık yapıyor, savaşlarla, malî konularla ilgileniyor ve daha birçok vakıayla bizzat ilgileniyordu.

Böylece ashab pek çok konuyu Hz. Peygamberin amellerinden öğreniyor ve bu konularda bilgi sahibi oluyorlardı. Ve Hz. Peygamberden sonra devleti idare edecek kişiler de Peygamber terbiyesiyle yetişmiş bulunuyordu.

Hz. Peygamberin vefatıyla buhrana giren İslam dünyasının, adaleti ve düzeni sağlaması için görünürde Kur’an ve sünnete bağlı kalmaktan başka çaresi kalmamıştı. Fakat daha öncede zikrettiğimiz gibi Kur’an’da ya da sünnette bahsi geçmeyen konularda hüküm vermek için, icma ve kıyas yoluna başvuruldu.

Yani alimlerin çoğunluğunun kabul ettiği görüşler vasıtasıyla ve yine Kur’an ve sünnette bulunmayan hükmü bulunmayan benzer olayların karşılaştırılmasıyla bir sonuca ulaşıldı. Fıkhın gelişmesi için en uygun ortam buydu çünkü Hz. Peygamber vefat etmeseydi bütün konular onun süzgecinden geçerek açıklığa kavuşacak ve tartışmalara gerek kalmayacaktı.

İslam Fıkhı ve Oluşum Süreci

Bütün bunlara binaen fıkhın Emevi ve Abbasi’lerde daha çok değer kazandığını söyleyebiliriz. Özellikle Abbasiler zamanında fıkhın ayrı bir yeri vardır. Zira Abbasiler tam manasıyla bir İslam devletiydi. Burada, şeriat, devletin anayasasıydı. Böyle bir ortamda din üzerinden asla taviz verilemezdi.

Aksi halde otorite zayıflar ve devlet çökme tehlikesiyle karşılaşırdı. Özellikle Abbasi halifesi Me’mun döneminde mut’a nikahının caiz olduğu, Kur’an’ın mahluk olduğu yolundaki iddialar bizzat halife tarafından da destek görmüş ve Müslümanlar arasında ihtilafa yol açmıştır. Ama Fıkıh burada devreye girmiş, İslamı koruma görevini üstlenmiştir.

Fıkhın gelişim sürecini irdelemek gerekirse; Alimlerin hac, umre, cihat ya da ilim amaçlı seyahatler vasıtasıyla birbirleriyle fikir alışverişinde bulunması, cevabı Kur’an’da ve sünnette olmayan soruların yol açtığı ihtilaflar ve bu vesileyle üzerinde durulan ve sonuçlanan tartışmalar gelişim sürecine kaynak olarak gösterilebilir.

Buna ek olarak sahabe, tabiin ve tebeü’t-tabiin’in sadece peygamberi örnek almakla yetinmeyip İslam’a yeni şeyler kazandırmalarını da sayabiliriz. Aksi takdirde İslam dini, Hz. Peygamber’in vefatıyla yaşadığı buhrandan kurtulamayarak hızlı bir çöküş dönemine geçebilirdi.

Zira Hz. Peygamber vefatından sonra devleti idare edecek kişiyi bile belirtmemişti. Halife kavramı da bilindiği üzere Hz. Peygamberin vefatından sonra ortaya çıkmıştır. Hepsini göz önünde bulundurarak bir kanaate varacak olursak Fıkhın gelişmesi için uygun olan ortamın Hz. Peygamberin vefatıyla oluştuğunu söyleyebiliriz. Sahabeye ve arkasından gelen Müslümanlara düşen görev bu kargaşayı en az hasarla atlatmaktı.

Günümüz mezheplerini oluşturan imamlar bu boşluğu en uygun şekilde doldurmaya çalışmış ve günümüz İslam hukukunun temellerini sağlam bir şekilde atmışlardır. Filhakika,  Fakihlerin 700-800’lü yıllarda verdikleri hükümlerin günümüz İslam dünyasına yön vermesi, bu mezheplerin Fıkhın gelişimindeki başarılarını gözler önüne sermektedir.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu